Ruh Sağlığında Sorunlarında İKİNCİ'yiz
- Emre Kızılaslan
- 20 Şub
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Şub
Günümüzde ruh sağlığı, toplumların refahı ve bireylerin yaşam kalitesi açısından her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Modern hayatın getirdiği stres, değişen sosyal yapılar, ekonomik zorluklar ve pandemi gibi küresel krizler, ruh sağlığına dair farkındalığı artırırken aynı zamanda sorunların da derinleşmesine neden oluyor. Uluslararası ölçekte araştırmalar yapan Ipsos’un 2024 yılı verilerine göre, Türkiye ruh sağlığı sorunlarında dünya sıralamasında ikinci sırada yer alıyor. Bu çarpıcı sonuç, ülkemizdeki ruh sağlığına dair mevcut tabloyu göz ardı edilemez hale getiriyor.
Ipsos 2024 Araştırmasının Arka Planı
Ipsos, dünyanın dört bir yanında yaptığı kamuoyu ve pazar araştırmalarıyla tanınan, saygın bir araştırma şirketi. Yıllık olarak yayımladığı kapsamlı raporlar sayesinde, ülkelerin sosyolojik, ekonomik ve psikolojik durumlarına dair önemli veriler ortaya koyuyor. 2024 Ipsos raporu, depresyon, anksiyete, stres yönetimi ve genel mutluluk düzeyleri gibi farklı parametrelerle ülkelerin ruh sağlığı durumunu incelemiş bulunuyor.
Araştırmada, katılımcılara ruh sağlığıyla ilgili çeşitli sorular yöneltiliyor:
Yaşadıkları kaygı, stres veya depresyon belirtileri
Profesyonel destek alıp almadıkları
Ruh sağlığı hizmetlerine erişim düzeyleri
Toplumsal yargılar ve önyargılar
Elde edilen bulguların analiz edilmesiyle oluşturulan sıralamada Türkiye, ne yazık ki listenin üst basamaklarında, hatta ikinci sırada yer alıyor. Bu sonuç, Türkiye’de uzun süredir süregelen ekonomik ve sosyo-kültürel problemlerin ruh sağlığı üzerindeki etkisini somut verilerle ortaya koyuyor.
Türkiye’nin Ruh Sağlığındaki Yeri ve Bu Sonucun Olası Nedenleri
Ipsos verilerinin işaret ettiği tablo, aslında Türkiye’de yaşayan birçok kişinin günlük hayatta deneyimlediği zorlukların bir yansıması niteliğinde. Peki, ülkemizi ruh sağlığı problemlerinde üst sıralara taşıyan etkenler neler olabilir? Aşağıda bu sorunun cevabını ararken, temel nedenleri dört ana başlık altında inceleyebiliriz.
1. Ekonomik Koşullar ve Gelecek Kaygısı
Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, yüksek enflasyon oranları ve işsizlik, insanların en büyük stres kaynaklarından biri haline geldi. Bireyler, geleceklerini planlamakta zorluk çekiyor, “Yarınımı nasıl garanti altına alabilirim?” sorusu gündelik yaşamın odağına yerleşiyor. Özellikle genç nüfus arasında işsizlik oranlarının yüksek seyretmesi ve üniversite mezunlarının dahi istedikleri alanlarda iş bulamaması, toplumsal ruh sağlığını zora sokuyor.
Ekonomik sıkıntı sadece bireysel gelecek kaygısını değil, aynı zamanda aile yapısında çatışmaları ve aile içi şiddet gibi olumsuz durumları da tetikleyebiliyor. Bu tür faktörler, bireylerin kendilerini çaresiz, umutsuz ve yalnız hissetmelerine neden olarak depresyon ve anksiyete semptomlarını artırıyor.
2. Kentleşme ve Hızlı Toplumsal Dönüşüm
Türkiye, özellikle son 50 yılda yoğun bir iç göç dalgası yaşadı. Kırsal bölgelerden büyük şehirlere doğru gerçekleşen bu göç, yeni yaşam alanlarına uyum sağlama zorluklarını da beraberinde getirdi. Geniş aile yapılarının yerini çekirdek aile yapısına bırakması, aile büyüklerinin desteğinden mahrum kalınması ve sosyal dayanışma ağlarının zayıflaması, bireylerin stresle başa çıkmakta yalnızlaşmasına neden oldu.
Büyük kentlerin karmaşası, yüksek tempo, trafik ve maddi zorluklar; insanların dinlenme, sosyalleşme ve kendilerine vakit ayırma imkanlarını büyük ölçüde sınırlıyor. Yoğun kentsel yaşantı içinde sıklıkla görülen “tükenmişlik sendromu” bile, birçok kişinin ruh sağlığını tehlikeye atıyor. Bu koşullar, bireylerin kronik stres yaşamasına, anksiyete bozukluklarına ve depresyona yatkın hale gelmesine yol açıyor.
3. Kültürel Engeller, Stigma ve Bilgi Eksikliği
Türkiye’de ruh sağlığı konusundaki tabular ve önyargılar hâlâ tam olarak kırılmış değil. “Psikoloğa veya psikiyatriste gitmek,” toplumun bazı kesimlerinde zayıflık veya “delilik” olarak görülmeye devam ediyor. Bu damgalanma korkusu, insanların profesyonel yardım arayışını büyük ölçüde engelliyor.
Öte yandan, ruh sağlığı alanında yeterli bilgilendirme kampanyalarının olmaması da önemli bir eksiklik. Bireyler, yaşadıkları sorunların bir ruh sağlığı uzmanının müdahalesini gerektirebileceğini fark etmeden, aylarca hatta yıllarca belirtileri görmezden gelebiliyor. Sonuçta, yalnız ve çaresiz kalan kişi hem kendi sorunlarıyla mücadele etmekte güçlük çekiyor hem de etrafındaki yakınlarından yeterli destek alamıyor.
4. Psikolojik Destek Hizmetlerine Erişim ve Kalite Sorunu
Ruh sağlığı hizmetlerine erişim, pek çok bölgede hâlâ sınırlı. Büyük şehirlerin merkezlerinde bile randevu almak için uzun bekleme süreleri söz konusu olabilirken, kırsal bölgelerde psikiyatri veya psikoloji hizmeti veren merkezlerin sayısı çok az. Buna ek olarak, özel psikolog veya psikiyatr ücretleri bir hayli yüksek olduğundan, düşük gelirli insanların profesyonel desteğe ulaşması neredeyse imkansız hale gelebiliyor.
Devlet hastanelerinde ise randevu yoğunluğu, her danışana yeterli zamanın ayrılamamasına neden oluyor. Terapist veya psikiyatrist başına çok fazla hasta düşmesi, kişiye özel tedavi süreçlerinin verimliliğini azaltıyor. Bunun yanı sıra, ruh sağlığı çalışanlarının da mesleki tükenmişlik yaşaması, hizmet kalitesinin düşmesine yol açabiliyor.
Ruh sağlığı sorunlarının bireysel etkileri kadar toplumsal yansımaları da büyük önem taşıyor. Örneğin, kronik stres ve depresyon yaşayan bir kişinin iş performansı düşebilir, bu da hem bireysel gelir kaybına hem de ekonominin genel verimliliğine olumsuz etki yapar. Aile içi iletişimsizlik veya şiddet, gelecek nesilleri de etkileyerek toplumun genel refahını azaltır.
Çalışanların anksiyete veya depresyon belirtileri göstermesi, iş kazalarının artmasına, üretkenliğin düşmesine ve sağlık harcamalarının yükselmesine neden olabilir.
: Ruh sağlığı bozukluğu çeken ebeveynler, çocuklarının eğitim ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanabilir. Bu durum, çocukların da ileride benzer sorunlar yaşama riskini artırır.
Tedavi edilmeyen veya geç teşhis edilen ruh sağlığı problemleri, daha sonra daha ciddi ve masraflı müdahaleler gerektirebilir. Örneğin, depresyonu olan bir kişi ilerleyen safhalarda fiziksel rahatsızlıklar da geliştirebilir.
Tüm bunlar, ruh sağlığına yapılan yatırımın aslında uzun vadede toplumun genel refahını yükselttiğini ve sağlık giderlerini düşürdüğünü gösteriyor. Dolayısıyla, ruh sağlığını güçlendirmek sadece bireylerin sorumluluğu değil, toplumsal bir politikaya dönüşmesi gereken bir konudur.
Ruh Sağlığının Toplumsal Etkileri ve Görünmeyen Maliyetler
Her ne kadar tablo karanlık görünse de, Türkiye’de ruh sağlığına ilişkin farkındalık son yıllarda belli bir ivme kazandı. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması, uzmanların dijital platformlarda bilgilendirici yayınlar yapması ve ünlü isimlerin kendi ruh sağlığı hikayelerini paylaşması, toplumda az da olsa bir normalleşme sağladı.
Pandemi döneminde yaygınlaşan çevrimiçi danışmanlık hizmetleri, coğrafi engelleri ortadan kaldırarak daha fazla kişiye ulaşmayı mümkün kıldı. Artık evinden çıkamayan ya da uzakta yaşayan bireyler de psikolojik destek alabiliyor.
Birçok üniversitenin psikolojik danışmanlık merkezleri, hem öğrencilerin hem de bazen halkın yararlanabileceği etkinlikler düzenliyor. Sivil toplum kuruluşları ise ücretsiz veya düşük ücretli terapi imkanları sunarak erişimi genişletmeye çalışıyor.
Televizyon ve radyo aracılığıyla yayınlanan kamu spotları, ruh sağlığının önemine vurgu yaparak toplumsal önyargıları bir nebze kırıyor.
Bu gelişmeler, Ipsos 2024 raporunun gösterdiği olumsuz duruma rağmen, geleceğe dair umut verici işaretler olarak değerlendirilebilir. Ancak hâlâ atılması gereken birçok adım var.
Toplumsal ve Bireysel Düzeyde Neler Yapılabilir?
Ruh sağlığı gibi çok boyutlu bir konuda çözümler de çok katmanlı olmak durumunda. Hem devlet politikalarının hem özel sektörün hem de bireylerin yapabilecekleri önemli katkılar bulunuyor.
Ruh sağlığını genel sağlık politikalarının merkezine yerleştirmek, psikiyatrik ve psikolojik hizmetlerin kalitesini artırmak için bütçeden daha fazla pay ayırmak gerekiyor. Bunun yanı sıra, doktor ve terapist sayısının artırılması, hizmetlerin ülke geneline yayılması da büyük önem taşıyor.
İlkokuldan itibaren müfredata ruh sağlığına dair temel bilgileri ve psikososyal destek mekanizmalarını dahil etmek, çocuklara erken yaşta duygusal dayanıklılık kazandırır. Okullarda rehberlik servisi sayısının artırılması ve bu servislerin etkin şekilde çalışması da önemlidir.
Kamu spotları, el broşürleri, televizyon programları ve sosyal medya kampanyalarıyla toplumda ruh sağlığı hakkındaki yanlış inançların kırılması hedeflenmelidir. Bu kampanyalar, “Psikolojik destek almak bir zayıflık değildir” mesajını net bir şekilde vermeli ve stigma ile mücadele etmelidir.
Bireysel Düzeyde Ruh Sağlığını Destekleme Yolları
Kendi duygularımızı, düşüncelerimizi ve bedensel tepkilerimizi gözlemleme alışkanlığı kazanmak, ruh sağlığımız için atılabilecek en önemli adımlardan biridir. Meditasyon, nefes egzersizleri, günlük tutma, hobi edinme gibi aktiviteler stresle baş etmeye yardımcı olur.
Aile, arkadaşlar ve sosyal çevrenin desteği, ruh sağlığını olumlu yönde etkiler. İnsanlarla duygularınızı paylaşmak, gerektiğinde yardım istemek, yalnız olmadığınızın farkına varmanızı sağlar. Ayrıca yeni sosyal çevreler, kulüp veya topluluk faaliyetlerine katılarak da destek ağınızı genişletebilirsiniz.
Depresyon, anksiyete veya başka ruh sağlığı sorunları yaşıyorsanız, “Ne derler?” diye düşünmeden profesyonel yardıma başvurun. Terapi ve ilaç tedavisi kombinasyonunun çok olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir. Geçmişte bu konuda olumsuz deneyimler yaşamış olsanız bile, farklı uzmanlara başvurarak size en uygun yöntemi bulmaya çalışın.
Sosyal medyada uzun süre vakit geçirmek, psikolojik olarak yorucu olabilir ve gerçek hayatla dijital hayat arasındaki dengeyi bozabilir. Kendinize belli sınırlar koyarak dijital detoks dönemleri yaratmak, ruh halinizi dengelemeye yardımcı olacaktır.
Vücudun dinlenmesini sağlayan yeterli uyku ve dengeli beslenme, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığın temel taşlarıdır. Günde 7-8 saat uyku alarak, uykusuzluktan kaynaklanan duygu durum dalgalanmalarını azaltabilirsiniz. Aynı şekilde, sağlıklı bir beslenme rutini de stresle baş etmenizi kolaylaştırır.
Ipsos 2024 raporunun gösterdiği veriler, Türkiye’nin ruh sağlığı konusunda kritik bir dönemeçte olduğunu ortaya koyuyor. Ülke olarak kentleşme, ekonomik zorluklar ve kültürel engeller gibi faktörlerin yarattığı yükle baş etmek için, çok daha kapsamlı ve bütüncül politikalar üretilmesi gerekiyor. Eğitim sisteminin reforme edilmesinden kurumsal sorumluluk projelerine, bireysel farkındalıktan yaygın bilgilendirme kampanyalarına kadar uzanan bir dizi eylem planının hayata geçirilmesi şart.
Elbette bu dönüşüm bir gecede gerçekleşmeyecek. Ancak her yeni adım, toplumun çeşitli kademelerinde ruh sağlığının önemini biraz daha anlaşılır kılacak ve bireyleri profesyonel yardım almaya teşvik edecektir. Türkiye’nin ruh sağlığı karnesini iyileştirmek sadece devletin veya uzmanların sorumluluğu değil; aynı zamanda bireysel çaba ve toplumsal dayanışma da büyük önem taşıyor.
Comments